ıstanbul Üsküdar’da oturan Maçkalı Abdullah Kurşunoğlu’nun anlattığına göre;
Bir gün Maçka’da, köprü ayağında dinlenirken, halk Haçkalı Hoca’nın etrafında onu dinliyormuş.
O sırada oradan geçen bir ayyaş:
-Bu insanları niye kandırıyorsun gene Hoca… diye laf atmış.
Aslında çok celalli bir insan olan Hoca, ne hikmetse sesini çıkarmamış ve ayyaşı muhatap almamış.
Ayyaş gittikten sonra Haçkalı Hoca yanındakilerle birlikte yola devam ederken, dere kenarında bir evi göstererek:
-Bu ev şenlik midir, ıssız mı?… diye sormuş.
Yanındakiler:
-şenliktir Hocam… demişler ama Hoca:
-Ben bu evi çok ıssız görüyorum… demiş.
O ev ayyaşın eviymiş ve birkaç gün sonra taşan derenin sularıyla birlikte derenin suları ayyaşı ve evi alıp götürmüş.
——————————————————————————–
Sıtkı Ocak’ın anlattığına göre;
Haçkalı Hoca Akçaabat’ta gezinirken bir kahveye girer. Kahvedeki herkes onu görünce saygı ile ayağa kalkar. Sami adında bir kişi kalkmaz ve yüksek sesle Hoca’ya bakarak
-Niye ayağa kalkıyorsunuz ? Gelen veli midir? Deli midir?’ der.
Hoca bir şey söylemez sadece parmağını ona doğru sallayarak dönüp gider. Aradan kısa bir zaman geçer. Bu adam kendi kendine konuşmaya , etrafa hakaret edip kavgaya başlar. Evine götürürler. Kendini toparlayamayınca götürdükleri doktor onun bir akıl hastası olduğunu söyler. Sonraki hayatı evinin önünde zincire bağlı olarak geçer.